19 Aralık 2009 Cumartesi

umutla yeşeren beyaz çarşaflar

beni birgün unutursun
ve ozaman mandallara asılmış beyaz çarşaflar arasında
denizi görürsen ona bak
beni unutursan ve deniz kurumuşsa
çıplak kalan toprağa adımı yaz
beni birgün belki unurtursan ve toprak kurumuşsa
çocukken sakladığımız anılara

bakma eğer o yoksa
önünde dur zamanın
çizgilerine aldanma
yavaşça yürü
seyret anı
al ondan
ihtiyacın kadarını

çünkü ruhum bile yetişememişse seni almama
o zaman ben kaybetmişim

ve birgün beni unutmuşsan ve toprak yoksa
sar beni
umutla yeşeren beyaz çarşaflara

14 Aralık 2009 Pazartesi

bu denizin tuzu

"bu denizin tuzu"
günahlarım kadar keskin
kaldırır seni emanet gibi
ayaklarından göğe

bu denizin suyu ne tuzlu
ödünç alınan vazolarda
saklı kalan güller gibi
kurumak kadar narin

ve bu denizin suyu
merak duyulan kıyılara
vuran gelecek kadar serin
ne kadar yakın geçmiş
tadı kadar derin

"bu denzin tuzu "
benim ruhumu üfleyecek
kabul etmek nasip olsa
yalnızlığa buyur edecek

ve bu denizin suyu ne tuzlu
kumların sırdaşı
karanlıkta ve ufukta
bu denizlerin dilleri olsa
keşke denilen bir anda
benim diyecek ve hep orda

kalp mühürlerinin açıldığı yerde
içine kadar çek bir nefes
açılalım hep beraber
denizin tuzu ve geri dönmemek

"" arasında Annemarie Jacir filminin ismidir.

12 Aralık 2009 Cumartesi

yağmurdan sonra

hergün sürdüğü rimeli
beğendirmek için kendini boşluğa
oysaki çıkmaz, tek sobalı evinden
izler günlerin küllerini

hergün sürdüğü kadınıdır
bir erkeğin yanağına
oysaki çıkmaz onun kokusu
gün bitince ve yağmurdan sonra

ve ozaman ıslak tahtalara
yanan kömürün kokusu siner
burun sızlatan anılara inat
sevdiğini alır ve gider

9 Aralık 2009 Çarşamba

ve belki de söylendi

buğulu camlarda sır tutan ellerle
çizilen kalpler
günden gelen kadınlarını
bekler erkekler
ve hepbirden derler
inanki sevgilim ben daha ölmedim
çünkü sen daha dönmedin
ve kim ne derse desin
bir erkekte ağlar
ki o benim
bizim buralarda her doğru
böyle herkese söylenir
kalk ve uyandır yarını ve deki
birçokları var benim gibi
şimdi esas konumuza gelirsek eğer
dersimiz ölüm, konumuz mahşer
topraktan sızan bu senfoni
ayaklarımı tırmalayacaksın peki
gözlerinize inanın ozaman
kibriti ile açlığını söndüren kibir ile ben

bundan sonra yazılanları gözünü kapatıp dinle
çünkü gözlerin almakta sözlerimi
şeyhiyle dolaşan meczuplar gibidir kabirler
parantezi kapatırlarsa hepsi ölürler
kimine ad vermeden, açık adres
kimine üflenmeden hayat veren nefes
kimine selam veren borçlu çıkar
kimine dokunmak bile heves


oysaki sevende bir sevilende bir
bir gün gelir herkişi bilir
hayat dediğin,hedef saptırmaca
saçlarını boyatan güzel bir kıza
ve bilhassa
"hepimiz yağmuruz, yağmur altında"

söylenen "" arasında Pablo Neruda ile biten.

4 Aralık 2009 Cuma

yeryüzünün serinliği

şefkatli yanakları
oğlum yada kızım diyen annelerin
küpeleri, kınalı elleri
birazdan göreceksiniz
ne kadar da hamarattır
olmayınca emelleri
şarkı söyleyerek dans ederken
pudralanmış yüzlerimizle
beyaz giymiş maskeler
aman düşmesinler gecenin sonunda
yağmur siler beyazları
rüzgar keser kumaşları
ama maskeler çok sessiz
peki tamam yalanda söyleriz
sarhoştum ve görmemişim
ağzımdan çıkan kelimeleri
esas korkum buysa
söylememiş sana kimse
ne kadar güzel olduğunu
oysa kaçırmışım
ve herkes gitmiş
ben ve parkeler
bide siyah izler
kuma basarak
sevmeyi öğrenenler
yanlızken ve duvara bakarken
yorganın altında soğukta
hep bu anı bekler
özleyene umudu verenler
dudaklarındadır gerçek
hareketlerdeki emanet
kızaran yüzler
kaşlarda güler
gözlerin var nede olsa
istemedende olsa
gerçeği söyler
benim saflık
senin boşluk
dediğin
o anda
herkes birşey ister
bütün parmaklar o yönü sever
hepbirden ikimizi söyler
korkular ensemden sobeler
annem kulağımı çeker
benden sana bu gecelik
bukadar yeter
sürekli sana bakan
her göze aldanırım
sensiz geçen hergünden
sana sığınırım

28 Kasım 2009 Cumartesi

o bir prensti

İlk görüş ilk intiba
Bir kadın için ne ise erkek içinde öyle
Genç ve güzel kız
Ve prens yine
Hikaye şimdi başlar aslında
Mutlu bir evlilik istedikleri
Genç kızın tek dileği zengin olmadan mutlu olmak
Prens için söz konusu bile değil bu
Dönerken saraya sokaklar nede loş
Kör kuyularda sıralanmış insan kalabalıkları
Aç köpeklerin gözlerindeki saklı kalmış şiirler
Tek yapılması gereken biraz üzülmek o kadar
Kalın duvarlar korur onu
Günler sonra kan kusarak ölen , bir ağabeyi prensin
Ne ilaçlar ne som altınlar
Neden sonra anlayış
zengin olmadan mutlu olmak
yollara atmak kendini
tanımamak geçmişi
çalışmak kalabalıklarla
balıkçılarda, reçel kokan eller yok artık
sonbahar yapraklarıyla kaplı o dar sokaklarda
yanlızlığın rahat yataklarına uzanmak
acaba o hala oradamı
severmi bu kirli cehremle beni
nerde o küçük evin güzeli
evlendirdi annesi
varlıklı bir adamla
sözünde duramaz bazen
tercih edenler ümitlerini gerçeklere
yağmurda ağırlaşan paltolarıdır
gururu huzuruna tercih eden erkeklerin
varlık , adam eder sahte gülüşleri
kristalleri ışıktan geçirir
korkusuz eder titrek bedenleri
mutsuzlukla alay eder
hor görür anıları
varlıklı adamdır
tüm bunları yapan güzel kıza
güzel kızın aklı ise prensinde
beklemekte beyaz atlıları
günler geçtikçe tükenen
yüzüdür yılların eskiyen
gün gelir saraydan çağırılır
varlıklı her aile
balo dedikleri eğelenceye
umuttur güzel kız için
özlediği prensi görmek bile
rujun tadına varır kadınlar
o ise sadece güvenir al yanaklarına
kızarırlar sevdiği uğruna
vakit gelip çatar
gece denilen kaşın
sütunların karanlığında
saray bahçeleri yanan kozalarla
merdivenlerden çıkmak ve işte orda
murat dediği gönlün
beklediği bir ömrün
korkar birden gidemez
ayaklar bundan öteye
geçmiş kovalar utancın izinde
bir söz verir herkimse
ısırılan dudaklar bittiğinde
arabasına döner güzel kız
sür gidelim der ,arabacıya
gecenin ufkunda
kaybolanı hatırlamak ister
her yürek ağladığında
atlar kişner rüzgar başlar
güzel kız derki öndekine:
ne zaman geçsem balıkçılardan
kokusu gelir o günlerin aklıma
sür der ,sonbahar yapraklı o dar sokaklara
sanki onun izleri vardır buralarda
kokusu gelir burnuma
belkide der , arabacı
hala seviyordur sizi
prens dediğiniz o kişi.
o bir prensti,
şimdide öylemi.
öyle olmasa kokusu gelmezdi
şimdi tam burda
atlar durur, rüzgar eser
bir güzel önündekine bakar
önündeki şöyle der
kanayan ağzıyla birden:
istediğim kadar okuyabilirim
takıldığım yerde silbaştan
sahibi olunca sevgiler böyle işte
peki hasretin tohumları
yeni filizlenen aşkla
daha bir değerli değil mi
yaşandıkça zamanla,
güzel kız der ki birden:
sen sevdiğim
bu dar sokaklarda beklediğim.
sus,der arabacı:
vakit azalmakta
bakalım birbirimize
bu gecenin karanlığında
düşer birden yere,gözleri hala onda
ve deyiverir birden sözlerini :
güzel kız bekle beni
o gün gelince karşına……

24 Kasım 2009 Salı

beyaz noktalar

gözyaşı damlaları ve beyaz noktalar
bir güzelin en korktuğu o anlar
seher vakti çiğ tutan şu beyaz mermerde
bakmayın çıplağım dediğimde ,sesime
ne çevrilen bir bakış var, ne hevesli bir yakarış
annemin ördüğü dikiş ve nakış
ölüler dirilere el sallamakta
senin duaların vardığında hakka
cennetin kapısında bekleme haydi gir içeri
bırak arkanda,belli ki almazlar beni
vaktinde gelen tek bir sözle
siyahlar beyaza dönmedi mi
gözyaşı damlaları ve beyaz noktalar
bir güzelin en korktuğu o anlar

23 Kasım 2009 Pazartesi

günah

"mizacına yenik düşmüş bir erkeğin
kadınıdır" ihaneti .
soğuk sular gibi
kutsal saydığımı içmemdedir.
saçlarını açınca kokusu gelir
o günlerin aklıma.
bu korku sığarmı
açılmadan penceresi , yüreğin.
peki gururum , senden kaçıyım derken
arkandan çarpan neden yine ben
korkuyorum evet korkuyorum senden .

günah "" arasında Levent Sunal ile başlar

18 Kasım 2009 Çarşamba

çirkin

Rüzgarda kamaşan gözlerim mi çirkin olan
Soğukta büzüşen ellerim mi
Yoksa tek bir kalbim olması mı O nu seven
İçime attığım sözlerim mi
Islanmaktan korkmam mı yağmuru çirkin yapan
Kahve gömleğin altına giydiğim mavi keten
Dökülen saçlarım mı çirkin
Yoksa aynada gördüğüm bu ben mi
Huzuru aramak mı güveni kıran
Zamansız gelen mi korkulan
Vakitsiz ölmek mi hayal kıran
Yoksa kaybedileni izlemek mi gerçek
Vakit geçirmek mi beklemek
Yada vakit geçince özlemek
"Güzelliği avuçlarımın arasına aldım , acıydı..."

çirkin "" arasında Füruğ Ferruhzad sayesinde son bulur.

15 Kasım 2009 Pazar

sokak

korkarım, artık korkamıyorum! dedi birisi
bidaha böyle konuşursanız darılırım ama şekerim dedi diğeri
eyvah yandık Halil pazarlama kapımızda
sevgili Chanel bedenimi alabilirsin ama ruhumu asla!
duma duma dum kırmızı mum
kocam olsunda, çamurdan olsun dedi güzel kız
aşık olan bir körün sözleri yankılandı sokakta
"sevenler daima gözleriyle yemin eder" dedi birden
başkalarının günahı, bizi aziz kılmaz şekerim ,dedi annesi kızın
pardon siz peltek misiniz ? dedi hevesli biri
hayıf,ama şunu iyi dinle dedi satıcı
öbü dünyaya 2 mektubum vaf ,bi zahmet götürü vef
bam!bam!bam! güm! güm! vızzz
saatler olsun beyler dedi berber
sıhhatler olsun seni salak! dedi çiçekçi
yeni bir Huzura Doğru programına hoş geldiniz dedi bekçi
"Alem buysa kral biziz" ,dedi deri ceketliler
sessiz beyler istiklal marşı

hikaye "" arasında Victor Hugo ve Mahsun Kırmızıgül sayesinde ihya olur.
sevgili hayranlarım şu ( "" arasında ) kalıbının yerine aklınıza yeni kelimeler geliyorsa
bize ulaşmak artık daha kolay sadece 0537 409 kırkk zıfırdıkzz ı tuşla fikrini beyan et!

14 Kasım 2009 Cumartesi

anahtar

oysa benim hayatımda bir çok anahtarım var
dolabımın anahtarı
dolabımın içindeki gizli dolabımın anahtarı onun içindeki dolabın da anahtarı
çekmecelerim ve onlar için olanlar
numaralar ,şifreler
unutursam en sevdiğim film hangisiydi
ya kaybedersem hepsini
afferin sana demez ama o zaman hiç kimse
hayatta yaptıklarımın sonuna bir sıfır daha eklesem keşke
her dilediğim 10 özür için 100 tane daha
öylesine dolandığım zamanın sonuna bir sıfır daha
hiç tanışmadığım insanlara sorduğum soruların sonuna da bir sıfır
yada saçımı taramadan gezdiğim günlerin
üstüme bakmadan geçtiğim araba camlarının
yada yazıldıktan sonra silinenler için bir sıfır
çözemediğim her soru için de öyle
satın alamadığım herşey için
uğruna ölmeyeceğim neyim varsa
bunun altında bir tane vardı artık yok mesela
kaybettiğim anahtarlar için bir sıfır daha
82 yaşındayım ve inan bana yavrucum
ölmek için birçok nedenim var
benim için zor olanı 10 la çarp 1 e böl
önüme koy da ısırayım
fön makinemle ısıtılmış olsun lütfen!

12 Kasım 2009 Perşembe

Adımların Hikayesi

epeydir eskittiğim terliklerim
benle bir sırrını daha paylaştı geçen gece
ayak parmaklarımın ona fısıldadığı bir hikayeyi
dediğine göre her akşam yatmadan önce
hep şu mısraları tekrarlarmış
içinden sessizce
"neler oluyor bana
ortalıkta hiçbir şey yokken
durup dururken neler oluyor
belkide bu sorunun cevabını geçmişte aramalıyım
herşeyde birinci olmak isterken
yada
hep ön planda yaşamak

neler oluyor tanrı aşkına!
bunlar nasıl parmaklar ki hiçbir şey farketmiyorlar
bunlar gerçekten de benim ayak parmaklarım mı
eski günleri unuttular mı
canlı olmanın ne demek olduğunu
müzik başladığında

pistte en ön sırada olduklarını"

Adımlar "" arasında Oğul Odası filminde Nanni Moretti tarafından okunur.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Ummadık Taş

ayağıma bir taş bağlayıp boğazın serin sularına kendimi attığımdan beri
hayatım yeniden başladı ve
inanmıyacaksınız ama o günden beri burdayım
ve galiba bu durumdan pekte memnunum
buraya geldiğimin ilk günü beni yanlız bırakmadılar
evet bayan pekgüzel ve bayan nanelimon dan bahsediyorum
ilk tanıştığım deniz anası ve deniz kabuğu
ben bayan pekgüzel ve bu yanınızda duran ve de hala taş gibi olan ise bayan nanelimon
hahahay biz sadece buradan geçiyorduk ve inanın kuzum sizi merak ettik .adınızı bize lütfedermisininz.
ee şey ben bay bulgur dedim. tanıştığımıza memnun oldum .
aa ne güzel bir kuyrukadı bay sıkıdokurinceelerden beri duyduğum en güzeli bu oldu
kuyruk adı mı?
ah tabi kuzum sizde soyad değil mi
evet peki bizi izleyen şu şey şu kaplumbağda kim
ahh şekerim o bay kuşkugötürmez
tuhaf biridir o .sölediği her cümlenin sanki birileri tarafından
beyaz bir ekrana siyah harflerle yazıldığı endişesini barındırdığı için çok konuşmaz .
ve genellikle - sizde hissediyormusunuz sanki birileri benim dediklerimi tekrar ediyor,
birisinin nefesini ensemde hisediyorm sanki kızlar ,der.ayrıca bu cümledeki kızlar tabiki de bizler oluyoruz ha haay .
ona kuşku yok dedim.ve bu zarif bayanları geride bırakıp batık bir geminin içine doğru ilerledim
kaptan kamarası tam zevkime göre döşenmişti. malezyalı bir kaptanın zevki benimkine nekadarda çok benziyordu.
sizle bu odayı paylaşsam nasıl olur dedim.
pek tabi canına yandığımın ,insan burada tek başına paslanıyor afedersin adınız?
bay bulgur
evet bay tarhana pardon bulugur benimle kalabilirsiniz ayrıca benim adımda bay patel(1912-1976)
(parantez içlerini okumayı çok sevdiğimden banada bu ismi verdiler)
normalde adım bay palet (1911-1976)
bay paletin kamarası birbirinden güzel çiçeklerle doluydu .
devetabanından yaseminlere herşey vardı
insan burda bir çiçek olmayı bile isteyebilirdi.
ve unutmadan bay tar-bulugur akşam 12 de ışıkları kapatırız tamam.
tamam bay palet . kafasına geçirdiği ters dönmüş 1 litrelik Şaşal şişesi
onun ne kadar da disiplinli biri olduğunu kanıtlıyordu aslında.
dışarıda bay palet(1911-1976) nın şezlongu gözüme ilişti .
ah bu sizinmi efendim yaslanabilirmiyim.
aa elbette benim küçük bi işim var, kendi bahçenmiş gibi davran
insan burada uzanınca ,denizlenmekten kendini alamıyordu.
denizyüzünde ne de çok hareket vardı.küçük pervaneler genellikle kızıl renkteki
karpuz dilimlerini andıran gemi tabanlarını ordan oraya sürüklüyordu.
ve işin enteresan kısmı işe yetişmek için acele eden deniz kabuklarının yerkapma mücadelesi
gerçekten hayret vericiydi.
balıkları söylemeye gerek yok herhalde . yada martıların onlara getirdiği ağız içi temizliyicilerinden .
benim ilglimi çeken yağmur damlalarının denize düştüklerinde ne olduğuydu.yani ben denizin üstünde olduğum zamanlarda.
ve sizi temin ederim o yağmur damlalarının ışık saçan kristaller halinde deniz dibini nasıl aydınlattığını bir bilseniz.
bay patel bahçeden şişeleri ,üstü karalanmış aşk şiirlerini ve karınca dualarını temizlerken
bayan pekgüzel ve bayan nanelimon seslendiler
şekerim hadi ama şu acayip gri aletin tuşlarına basmayı sonrada yaparsın ,
nedir o allahını seversen benim makyaj setime benziyo ha haayy
dizimiz başlıyo sende gel hem bizimkilerle tanışmış olursun dediler
bende olur dedim ,

26 Ekim 2009 Pazartesi

Üzgünüm Leyla

salı pazarından
kırmızı fiyonklu şu beyaz poşette
"Geyikler, Annem ve Almanya"
kevin costner tüm yazdıklarım sana
sakın babama söyleme haa!
Şehnaz Tango ,yalan rüzgarı ,
birde cesur ve güzel varsa
her terzi ruhlu kadına bir Burda bedava
birde şu Drima olmasa
biraz sabret hülya, afferim sana kübra
nerde şu hümeyra
yastık altı paralar, parizyen çoraplara
arap sabunu dermandır yenmiş tırnaklara
buğulu camlar , yapışkan aşklar
yarında camları sileriz saliha
bunları neden mi söyledim sana
Üzgünüm Leyla!

"" arasında bahsi geçen Nursel Duruel kitabıdır.

24 Ekim 2009 Cumartesi

çinekop

coğrafya derslerinde zenginlerden
hep iyi adamlar olarak bahsedilmişti ona
oynadığı tüm bilgisayar oyunlarında da hep
-ateş et- tuşu vardı
oysa ki hiç -ateş etmesen de iyi olur hani- tuşuna rastlamamıştı bile
bir mektup yazdı hemen ve bunu rastgele seçtiği 10 zengin ailenin
posta kutusundan içeri attı
ertesi gün kasaba halkı , zengin ailelerden 3 ünün kasabayı terk ettiğini görünce şaşırdı
acaba bir kusurmu ettik dediler hepbir ağızdan
çocuk güldü
kalabalığı balıkçının şu sözleri sakinleştirdi
Çinekop bundan sonra sadece 1.5tl ye
çekinme gel abla!
çocuğun annesi beyaz kağıtlara sarılı çinekoplarla evin yolunu tuttu
çinekopların kağıtlarını birgüzel ayıkladı, tam yıkayacaktı ki
aldığı 7 balıkta birden şu cümleyi görünce şaşırdı,
okumayı bir öğrenebilseydim keşke ,dedi
" "

bu hikaye "" arasında Samuel Langhorne Clemens
nam-ı diğer Mark Twain ve
Terry Pratchett olmasaydı belkide burada olmazdı

21 Ekim 2009 Çarşamba

kahvehane

bu olaydan sonra kahvehane daha bir haraketlenmeye başladı.
üstüne üstlük sırtlarında - insanlığı ancak sen kurtaracaksın!- yazısı bulunan
deri ceketli, limon kolonyalı, terlikli , güzel türkçe konuşan ,sürekli kitap okuyan
bide şiir okuyan , burunlarının hemen yanında sürekli ve hareketsiz bir ben duran 6
kişi daha olay yerine gelmemişti bile ,
sonra olay yerine geldiler,çünkü kendilerini takdim etmeden bir mekana asla girmezlerdi.
ve bunu mümkünse tarafsız biri yapmalıydı.
içlerinden çarliston biber çalmakla suçlanan bir zat kalabalığa bakarak aynen şöyle dedi:
"Merhaba beyler. Dünya'ya hoş geldiniz.
Buranın yazları sıcak, kışları soğuk geçer.
Burası hem yuvarlak, hem ıslak, hem de kalabalıktır.
Taş çatlasa beyler, yaşayacak en fazla yüz yılınız var.
Bildiğim tek bir kural var beyler -
"Şevkatli olacaksınız, Tanrı kahredesiceler
".
içerdekiler aniden güldüler;
bunun iki sebebi vardı
birincisi ;
kahvehanenin tavanında zaten ve aynen şu cümleler yazmakta idi:
"evvelim sen oldun ahirimde sensin" için video sonuçları,
"Dünya birgündür ,oda bugündür.",
"Gelmesin hiçkimse gülerken imdadıma.",
ikincisi;
içerdeki yaşlı amcalar zaten BANA HADDİMİ BİLDİR
partisine üye idiler ve bunun için toplanmışlardı.
patlak veren kavgayı herzamanki gibi Olay Tv nin yakışıklı sununcusunun
ortabahçede oturan bir çocuğa sorduğu şu sorular bitirdi;
"Şairmisiniz ,ekonomik kriz size ne ifade ediyor,lütfen kameraya bakarak konuşunuz."
kavga gerçektende bitmişti
çünkü yaşlılar ve deri ceketliler ani bir kararla yoldan geçen 121A kavacık otobüsüne binme kararı almışlardı
ve hep bir ağızdan şu mısraları söyledikleri rivayet edilir
-mustafa mercimek bu gece ölmeli!-

bu olay "" arasında sırasıyla Kurt Vonnegut ,Neşet Ertaş,İ.Tenekeci ve Olay Tv sunucusu sayesinde hayat bulur.

17 Ekim 2009 Cumartesi

korku

ayda unutulan en son insan sensen
yada karşındaki hortuma doğru yürüyen,
kasırgada denizin ortasında
boğulurken balıklarla
yada uzatıcak ayakların yoksa
yorganına göre
hatırlanıcak hiçbirşey yoksa
yaptıklarından geriye
cep telefonunun şarjı bittiğinde
söyleyecek hiçbirşeyin yoksa veya
sonunu getirdiysek herşeyin
yada ölümden korkuyorsak beraber
yaşlandığını görmek istemiyorsa gözlerin
yada dökücek gözyaşın kalmamışsa
sölicek bir şarkın dahi yoksa
uzatılacak ellerin semaya
arkandan vurduklarında seni
paraşütünü evinde unutmuşsan
boyun 1.78 de kalmışsa
ama uzuyorsa kaşların habire
saatini yeni aldıysan
ama bakmıyorsa kimse
"Diyeceğim çok ama ,
Pek kalabalık yerdesin
."

korku "" arasında Hacı Taşan sayesinde son bulur.

gelinlik

köyünden buralara gelen bir emmi
dünyanın en güzel gelinliğini istedi
ilk gördüğüm sensin
tek isteğim bir terzi dedi.
tek bildiğim yer dedim,
fatihteki terzi zarif,
hemen dedi,vaktim azaldı,
"aşk bir gün olsa bile" ;
zarif terzi meçhul bir dille sordu neden diye
"beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın"
zarifim boşver nedenini yapabilcenmi bana
"aşk bir gün bile olsa";
gelinliğe gül gerek dedi;
bana gül getirin yapıyım .
koştuk gül kokan gülcüye
bize senden gerek dedik,
vericenmi gül bize ;
gülcü meçhul bir dille sordu neden diye
"Beni sensiz bıraktın, beni bensiz bıraktın"
gülüm boşver nedenini verebilcenmi bana
"aşk bir gün bile olsa" ;
yılda düzenli olarak 3 kere
aşktan bahsederim ben herkese
biri geline,ikisi benden size.
"aşk bir gün olsa bile".
herşey aslında rücu eder sevdiğine,
bak şu camda saçını düzeltsene
döndüm cama aklım onda
peki bu emmi nerede soramadım
elimde gelinlikle kalakaldım
işte o zaman anladım ...

hikaye "" arasında Münir Nurettin Selçuk ve Edward E. Cummings sayesinde vücud bulur.

12 Ekim 2009 Pazartesi

mektup

ananem şimdi söyledi bir mektup varmış
gitmesi gereken senelerce öteye
arapçayı ambulanslardan öğrendim ben.
gökyüzü bulaşmış tülbentine ananemin en sevdiği
nede güzelleşiyor döküldükçe dişleri
ananem hep derdi
"mezarlıklardır ,saatlerin midesi..."
mektubu aldığım gibi koştum sahile
büyük mavi kocaman balinamı bekledim gelmesini
oda beni beklemiş saatlerce
ninemin emaneti ,götürürmüsün kaptan dedeme
nede büyükmüşsün , öyle korkmadım seni görünce
ben sadece görünürüm ,benim gibi ıslanmayı çok sevene
keşke suya biraz uzansam senle
belki birlikte giderdik dedeme
babam içerden bağırıverdi yine
"kim ıslattı bu suyu..." diye

mektup "" arasında İbrahim Tenekeci sayesinde konuşur.

10 Ekim 2009 Cumartesi

topaç

dün ,gezegenin en cimri satıcısına uğradım!
kendim için en değerli olanı almak için.
1 TL'ye sevgi bile sattım,olmadı gelen ,
bir topaç için mi bu sevgi,neden?,dedi.
" bir oyuncak gibi onun dünyasıyla oynamak değildir! ",emelim
topaç, elimi tuttu dile geldi hemen:
hayat mı, eser mi? ,dedi birden
hayatsa dur ,eserse gel benimle dön,dedi.
ben heryerde seferiyim,yoktur kalacak yerim
tek istediğim orasıdır,hayat veren mabedim.
orası her neresiyse elbet güzeldir ,dedim.
al götür beni , hadi hemen gidelim
bekle rüzgarın gelmesini,birazdan esecek,
"rüzgar bizi götürecek ,rüzgar bizi götürecek"

hikaye ""arasında ilk Bob Dylan'la konuşur , ve daha sonra Furuğ Ferruhzad ile son bulur.

7 Ekim 2009 Çarşamba

sandal

dün sandalla denize açılıp geri gelmedim!
yaşasaydım yüzotuziki yaşında olacaktım.
kardeşim hala yaşıyormuş canım sıkıldı.
hava soğuktu
hissetememişim
canım sıkılınca eşime uğradım.
onu da yıllarca aradım, nerde olduğunu unutmuşum
haliçte yatıyor şimdi.
ya bu gece ölürsem, dedim.
neyi seversen sev ayrılacaksın,dedi.
ama hotmailim 24 saat açık ,dedim.
sevmenin bereketi kalmadı,dedi.
sandalda bahar temizliği yapmam lazım,dedim
seni gönülrahatlığıyla sevdim ,dedi
sen benim haliçe emanetimsin ,dedim.
ezan okundu ben gideyim ,dedim...

6 Ekim 2009 Salı

dua

dün bir anne oğluna aynen şöyle dedi:
oraya gitmeyi çok istedim
oraya gittiğimde tüm dualarımın kabul olduğuna inanmıştım.
orda yeni dualar ettim
onlarında olucağına emindim
buraya geldiğimde baktımki öyle değilmiş
ama bekliyorum
yıllarca huzuru da bekledim
sadece oraya gitmek istedim
sadece tüm dualarım kabul olsun diye
bakarsın olur
olucak eminim
bazen sorarım kendime
"Allah diyenlerin boynunda vebal"miyim diye.
oğlu aynen şöyle dedi:
"Ve ne titrek kalbimiz.
Ve eşyamız ne küskün.
Yola çıktığımız gün
Baktım da süzgün süzgün
Kurşun yükünü gönlün
Tüy gibi hafiflettim.
Denize hicret ettim
."
hikaye "" arası Necip Fazıl Kısakürek sayesinde konuşur, ki bu eşine az rastlanır bir olaydır hele saat gecenin 1:31i iken.

5 Ekim 2009 Pazartesi

rüya tabirleri

dün bir rüya daha gördüm
kör adam karşıma çıktı yine
sana bir şey diyecem ,geçen gece bir yerde gördüm dedi.
bana döndü ve aynen şöyle dedi:
"körüm ben, seslerden insan yaparım
dolaşıp dururum gece bekçisi gibi
şart olsun ki,
insan burda karanlıktan kuruyor
bana mı bulaştı yoksa,
dünyanın isi
. "
büyük mavi balinamın gelmesini istemiyorsan hemen kaç burdan
yada şu dediklerimi dinle dedim:
"umrumda değil gündüzün uzaması
hiç karışmam Tanrı’nın işine
mesela kaç ölçek kırmızı katıyor güle
-gül neyse-
"
sonra güldü birden
ve dedi:
sende körsün aslında.
"ben uzaktan severim
seni de öyle sevdim
"
bre çocuk .
sevgiler!
rüya "" arası İbrahim Tenekeci sayesinde konuşur