19 Aralık 2009 Cumartesi

umutla yeşeren beyaz çarşaflar

beni birgün unutursun
ve ozaman mandallara asılmış beyaz çarşaflar arasında
denizi görürsen ona bak
beni unutursan ve deniz kurumuşsa
çıplak kalan toprağa adımı yaz
beni birgün belki unurtursan ve toprak kurumuşsa
çocukken sakladığımız anılara

bakma eğer o yoksa
önünde dur zamanın
çizgilerine aldanma
yavaşça yürü
seyret anı
al ondan
ihtiyacın kadarını

çünkü ruhum bile yetişememişse seni almama
o zaman ben kaybetmişim

ve birgün beni unutmuşsan ve toprak yoksa
sar beni
umutla yeşeren beyaz çarşaflara

14 Aralık 2009 Pazartesi

bu denizin tuzu

"bu denizin tuzu"
günahlarım kadar keskin
kaldırır seni emanet gibi
ayaklarından göğe

bu denizin suyu ne tuzlu
ödünç alınan vazolarda
saklı kalan güller gibi
kurumak kadar narin

ve bu denizin suyu
merak duyulan kıyılara
vuran gelecek kadar serin
ne kadar yakın geçmiş
tadı kadar derin

"bu denzin tuzu "
benim ruhumu üfleyecek
kabul etmek nasip olsa
yalnızlığa buyur edecek

ve bu denizin suyu ne tuzlu
kumların sırdaşı
karanlıkta ve ufukta
bu denizlerin dilleri olsa
keşke denilen bir anda
benim diyecek ve hep orda

kalp mühürlerinin açıldığı yerde
içine kadar çek bir nefes
açılalım hep beraber
denizin tuzu ve geri dönmemek

"" arasında Annemarie Jacir filminin ismidir.

12 Aralık 2009 Cumartesi

yağmurdan sonra

hergün sürdüğü rimeli
beğendirmek için kendini boşluğa
oysaki çıkmaz, tek sobalı evinden
izler günlerin küllerini

hergün sürdüğü kadınıdır
bir erkeğin yanağına
oysaki çıkmaz onun kokusu
gün bitince ve yağmurdan sonra

ve ozaman ıslak tahtalara
yanan kömürün kokusu siner
burun sızlatan anılara inat
sevdiğini alır ve gider

9 Aralık 2009 Çarşamba

ve belki de söylendi

buğulu camlarda sır tutan ellerle
çizilen kalpler
günden gelen kadınlarını
bekler erkekler
ve hepbirden derler
inanki sevgilim ben daha ölmedim
çünkü sen daha dönmedin
ve kim ne derse desin
bir erkekte ağlar
ki o benim
bizim buralarda her doğru
böyle herkese söylenir
kalk ve uyandır yarını ve deki
birçokları var benim gibi
şimdi esas konumuza gelirsek eğer
dersimiz ölüm, konumuz mahşer
topraktan sızan bu senfoni
ayaklarımı tırmalayacaksın peki
gözlerinize inanın ozaman
kibriti ile açlığını söndüren kibir ile ben

bundan sonra yazılanları gözünü kapatıp dinle
çünkü gözlerin almakta sözlerimi
şeyhiyle dolaşan meczuplar gibidir kabirler
parantezi kapatırlarsa hepsi ölürler
kimine ad vermeden, açık adres
kimine üflenmeden hayat veren nefes
kimine selam veren borçlu çıkar
kimine dokunmak bile heves


oysaki sevende bir sevilende bir
bir gün gelir herkişi bilir
hayat dediğin,hedef saptırmaca
saçlarını boyatan güzel bir kıza
ve bilhassa
"hepimiz yağmuruz, yağmur altında"

söylenen "" arasında Pablo Neruda ile biten.

4 Aralık 2009 Cuma

yeryüzünün serinliği

şefkatli yanakları
oğlum yada kızım diyen annelerin
küpeleri, kınalı elleri
birazdan göreceksiniz
ne kadar da hamarattır
olmayınca emelleri
şarkı söyleyerek dans ederken
pudralanmış yüzlerimizle
beyaz giymiş maskeler
aman düşmesinler gecenin sonunda
yağmur siler beyazları
rüzgar keser kumaşları
ama maskeler çok sessiz
peki tamam yalanda söyleriz
sarhoştum ve görmemişim
ağzımdan çıkan kelimeleri
esas korkum buysa
söylememiş sana kimse
ne kadar güzel olduğunu
oysa kaçırmışım
ve herkes gitmiş
ben ve parkeler
bide siyah izler
kuma basarak
sevmeyi öğrenenler
yanlızken ve duvara bakarken
yorganın altında soğukta
hep bu anı bekler
özleyene umudu verenler
dudaklarındadır gerçek
hareketlerdeki emanet
kızaran yüzler
kaşlarda güler
gözlerin var nede olsa
istemedende olsa
gerçeği söyler
benim saflık
senin boşluk
dediğin
o anda
herkes birşey ister
bütün parmaklar o yönü sever
hepbirden ikimizi söyler
korkular ensemden sobeler
annem kulağımı çeker
benden sana bu gecelik
bukadar yeter
sürekli sana bakan
her göze aldanırım
sensiz geçen hergünden
sana sığınırım